Sayfalar

30 Ekim 2012 Salı

Ygs ve LYS ‘ye hazırlıkta bilgiyi hafızada tutma yöntemleri

Birçok gencin hayatındaki en önemli aşamalarından birisi hiç kuşku yok ki adeta bir yarışçı gibi mücadele ettiği sınavlardır. 
YGS ’yi geride bıraktık şimdi sırada LYS var. İşte bu sınavlardaki en büyük aracımız ve yegâne yardımcımız belleğimizdir. Bir tenisçi raketini, iyi bir serbest vuruş ustası futbolcu ise ayaklarını kullanmayı çok iyi bilir. Acaba biz beynimizi nasıl kullanacağımızı biliyor muyuz ?
İnsan belleği, bilgilerin çok kısa süreli tutulduğu kısa süreli bellek ve uzun süreli bilgilerin tutulduğu ve gerektiğinde kullanıldığı uzun süreli bellek olmak üzere ikiye ayrılır. Kısa süreli bellekte bilgiler kalıcı değildir.
Buna karşın uzun süreli bellekteki bilgiler kalıcıdır ve kapasitesi sınırsızdır. Bir bilgiyi öğrenir, hafızamızda tutar ve gerektiği zaman kullanmak üzere hatırlarız. Gelin belleğimizin bu işi nasıl yaptığını birlikte öğrenelim.
Öğrenme aşaması ; bilgilerin algılanması ve işlenmesi ve yorumlanarak hafızaya aktarılmasıdır. Öğrenme aşamasında, öğrenmeye karşı meraklı olmak, bir dersi anlamaya çalışmak, yüzeysel çalışma ile yetinmeyip derinlemesine çalışmak ve fazladan çalışmak bilgilerin hatırlanma oranını artırmanıza yardımcı olacaktır. Unutmayın hatırlamak demek üniversite sınavında başarmak demektir.
Hafızada tutma aşaması ; öğrenilen bilgilerin, hafızaya geçirildiği andan, hatırlama anına kadar hafızada tutulmasıdır. Bu süreçteki en büyük düşmanımız unutkanlık ve bilgiler lazım olduğunda hatırlayamamaktır. Paniğe gerek yok işte size mükemmel bir yol.
Düzenli tekrarlar. Unutmaya karşı direncinizi artırmak için tekrarlar mükemmel bir yöntemdir. Sakın unutmayın, bilinçli ve düzenli tekrarlar üniversite sınavında başarılı olmak için çok önemli bir yardımcınız olacaktır.
Bulup çıkarma (hatırlama) aşaması ; öğrenilenlerin ve hafızada saklanılan bilgilerin işimize yaradığı anda hatırlanmasıdır. Üniversite sınavında çok iyi bildiğiniz ama hatırlayamadığınız sorular mı oldu. Bu durumdan kurtulmak elinizde. Bilgilerinizi önceliklendirin.
Zaman olarak yeni olan bilgileri daha kolay hatırladığınızı unutmayın. Bilgilerin arasında bağlantı kurun. Öğrenmeye çalıştığınız konuyu göze çarpan, abartılı, sırı dışı olaylarla destekleyin. Ve can alıcı silahınızı unutmayın ! Bilinçli ve düzenli tekrarlar.

24 Ekim 2012 Çarşamba

Siz ve Çocuklarınız


“Sizce kızımla ne konuştuğunuzu bilmem daha iyi olmaz mı?” demişti seans sonrası bir anne…
Israrla kızının kendi çizdiği sınırların dışına çıkıp çıkmadığını öğrenmek istiyordu. Diğer bütün anneler gibi tek bir amacı vardı, kızını dışarıdaki güvenilmez dünyadan korumak! Kendi kafasının içindeki hayaletlerden, ruhundaki korkulardan habersiz.

Kolay değil, biliyorum. Daha düne kadar siz olmadan yemek yiyemiyor, yürüyemiyordu minik kızınız. Bütün kontrol sizin elinizdeydi. Oysa şimdi, büyüyor ve “ben buradayım” demeye çalışıyor. Sizin onaylamadığınız arkadaşları, hoşlanmadığınız mekanları, istemediğiniz meslekleri tercih ediyor. İşte bu aşamada siz telaşlanıyor ve o minik yavrunuzla karşı karşıya buluyorsunuz kendinizi.

Yasaklar koyuyorsunuz olmuyor, her durumda izin veriyor olmak da sizin içinize sinmiyor. Bir de bakıyorsunuz bir kısır döngünün içerisinde sıkışıp kalmışsınız. Ne yapacağınızı, ne söyleyeceğinizi bilemez bir halde çırpınıyorsunuz. Üstelik bu çabalarınıza karşılık işler hiç de daha iyiye gitmiyor. Eğer siz de bu yazıda kendinizden bir şeyler buluyorsanız, bir an durun. Sadece durun ve “ne yapıyorum” sorusunu sorun kendinize.

Yukarıda bahsettiğim anneye gizlilikten bahsedince “ben sizin söylediğinizi kesinlikle ona söylemem, hatta hiçbir şey söylemem” dedi bana; şöyle cevap verdim “bildiğiniz ve kullanamayacağınız bir bilgi ne işinize yarar?” İstediği sadece, kızı bilmese de onunla ilgili en ufak ipuçlarını elinde bulundurarak onun annesi olma gücünü elinde bulundurarak kontrolü sağlamaktı. İşte tam burada anneyle kontrolü sağlamanın mümkün olup olmadığını, bu duygusunu konuştuk. Bu duygu nereden gelmişti ve nasıl baş edilebilirdi?

Siz de bu yazıyı okurken “nasıl” diye soruyorsanız kendi kendinize, kendi annenizle olan ilişkinizi hatırlayın. Siz onun hoşuna gitmeyen neler yapmıştınız? “Ben buradayım” demek için hangi yöntemleri kullanmıştınız? Kendi korkularınızın, güvensizliklerinizin nereden kaynaklandığını görmek için kendi içinize bakın.

Bütün bunlar bu sürecin sadece sizinle ilgili olduğu anlamına gelmez tabii. Ergenlik, gelişim aşamalarından biridir ve kendine özgü özellikleri olan bir dönemdir. Bu süreci çocuğunuzun sağlıklı gelişiminin bir parçası olduğunu bilerek, kendi içsel süreçlerinizle onun kimliğini karşı karşıya getirmeden de bu durumun üstesinden gelebilirsiniz. Bunun için doğru anahtarları seçmeniz yeterli olacaktır.

●İşe dinlemek ile başlayabilirsiniz. Onu eleştirmeden, ne söylediğini anlamaya çalışarak, yorulmadan, kendi kaygı ve korkularınızı işin içine karıştırmadan dinleyin. Bu ona ulaşabilmenizi sağlar. Onun büyüdüğünü, kendi var olma çabasını verdiğini aklınızda tutun. O artık kendi sınırlarını oluşturmak için sizin sınırlarınızı zorluyor. Çuvalladığı zamanlar olacaktır. Siz olduğunuz yerde durmaya, onu dinlediğiniz ve on sevdiğiniz müddetçe, onun güvenli limanı olmaya devam edeceksiniz.

●Eleştirmek işe yaramaz. Şimdiye kadar sizin onaylamadığınız ama çocuğunuzun buna rağmen yaptığı çok şey olmuştur. Bu sizi öfkelendirebilir. “ben demiştim” demek isteyebilirsiniz. Peki bu tepkiler bir işe yarar mı dersiniz? Çocuğunuzu eleştirmek, onun size içtenlikle kendisiniz açmasının önüne geçer. Onu sizden uzaklaştırır. Bunun yerine onun için endişelendiğinizi doğru sözcüklerle söylemek çok daha fazla işe yarayacaktır.

● Sınırlarınız olsun ama bunu onunla konuşun. Sadece sizin tarafınızdan oluşturulmuş kurallar, çocuğunuzda karşı gelme, baş kaldırma davranışlarını beraberinde getirir. Çünkü siz, onun kimliğini hiçe sayarak sadece kendi kişisel deneyimlerinizden yola çıkarak tek taraflı bir anlaşma yapmışsınızdır. Sonra da onu bu anlaşmaya uymadığı için suçluyor ve cezalandırıyorsunuz. Bunun yerine onunla birlikte karar vereceğiniz konularda mutlaka onun da fikrini alın!

● Sorumluluk almasına izin verin! Çocuğunuzun, yapmasını istediğiniz bazı işler için yeterince büyükken, onaylamadığınız bazı işler için yeterince büyümemiş olduğunu düşünebilirsiniz. Size de burada bir çelişki var gibi gelmedi mi? Emin olun çocuğunuzda aynı çelişkileri yaşıyor ve neyi nasıl yapacağı konusunda zaman zaman çaresizlik yaşıyor. Onu iyi tanır; yeteneklerini ve sınırlılıklarını bilirseniz ona rehberlik edebilirsiniz.

Tüm bu önerilerin yanında çocuğunuzla aranızdaki iletişim engellerinin farkına varmak ve üstesinden gelebilmek adına bir uzmandan yardım alabilirsiniz. Göreceksiniz ki ufak değişimler, ilişkilerdeki anlayışı büyük ölçüde destekler.

Psikolog Nihal Uyar

GENÇLERDE AKRAN İLİŞKİLERİ


Akran ilişkileri, yaşamda üç yaşından başlayarak önemi artan bir unsur olarak karşımıza çıkar. Ergenlik dönemi ise, diğerleriyle sosyal ilişkiler her zamankinden daha fazla önemli olmaya ve gencin içsel süreçlerini başka her şeyden fazla etkilemeye başladığı bir dönem olmuştur.

Çoğu araştırma gençlerin akran ilişkileri ve flörtleriyle olan ilişkilerinin, onları pek çok olumlu ya da olumsuz davranış göstermedeki rolünü ortaya koymuştur.

Ergenliğin temel özelliklerinden biri arkadaş ve akran ilişkilerinin fazlasıyla önem kazanması durumudur. Hatta öyle ki, ergenin kendisine güvenmesi ve bazı toplumsal değerlerin kazandırılmasında aile, akran grubunun başarısına erişememektedir.

Ergenin bu yaşta kuracağı sağlıklı ilişkiler, ergene kendisinin ve başkalarının duygularını anlamasında, güç, güven ve aidiyet kazanmasında katkı sağlar.

Özgürleşme ve kendi kendine hareket etme davranışı bu yaş grubunda ortaya çıkar; ancak bu durum çoğunlukla ailenin o zaman dek gösterdiği korumacı tutumu ve yasaklarıyla çelişmeye başlar.

Çocuğun şimdiye dek yetiştiği korunaklı aile yapısından sıyrılmak istemesi aileyi endişelendirmeye başlar ve aile kontrolü ele almak için sınırları daraltır. Ve dolayısıyla bu karşı karşıya geliş çocuk ve aile arasında çatışmaya neden olur.

Arkadaşlığı ve dostluğu sağlamada kişisel gelişmişlik, ortak ilgi, değer ve beklentiler büyük rol oynamaktadır. Bu demektir ki genç, var olan ilgi ve beklentilerine uygun arkadaşlıklar kurar, dolayısıyla ailenin buradaki korumacı tavrı çok da işlevsel değildir. Gencin var olan beklentilerinin tam anlaşılamaması , yaptığı arkadaşlıkların da tam anlaşılamamasına neden olur.

Gencin bu akran grubu içerisinde edineceği deneyimler, ona bütün hayatı boyunca başka hiçbir yerde elde edemeyeceği birikimler getirir.

Kendi arkadaş grubu içerisinde yaşayacağı etkileşimler; ona sosyalleşmeyi, kendini ifade etme ve çatışma çözme becerilerindeki gelişmeyi sağlar. Dolayısıyla her yaşam döneminde ortaya çıkan kriz gibi, bu dönemde yaşanan krizlerde oldukça işlevseldir.

Ailenin bunun farkında olması önem teşkil eder. Aile bu arkadaşlıkları olumsuz yönüyle ele almak yerine, çocuğun deneyimlerini paylaşabilecek kadar yakında durmalı, böylece ilişki örüntülerinden haberdar olmalıdır.

Anne-babanın tersi bir tutum sergilemesi çocuğun aileden uzaklaşıp, kabul gördüğü arkadaşlıklara yakınlığını arttıracaktır. Bunun tersine aile çocuğun akran çevresini tanımalı, sosyal ilişki kurması için onu cesaretlendirmeli ve ihtiyaç duyulduğunda rehberlik etmek için çocuğun yanında olmalıdır.

Psikolog Nihal UYAR


GENÇLERLE SAĞLIKLI İLETİŞİM KURMANIN İPUÇLARI


Fizyolojik ve psikolojik değişimlerin hızla gerçekleştiği ergenlik dönemi genç ve anne-baba arasında bazı iletişim problemlerine neden olmaktadır. Aile genci anlamakta zorluk çekerken, gençte kendi kimliğini oluşturma çabasının yeterince anlaşılmadığını ifade eder.
Böyle durumlarda aradaki iletişimi etkili hale getirmek için ihtiyaç duyacağınız bazı ipuçları aşağıda verilmiştir:

● Dinleyin.
“Bir güzel söz söyleme sanatı varsa, birde güzel anlama ve dinleme sanatı vardır.” (Epiktetos) 
Burada dinliyormuş gibi yapmaktan söz etmiyorum. Dinlemek çocuğunuzun neler yaşadığını, olaylar karşısında nasıl hissettiğini anlamayı beraberinde getirmelidir. Söylediklerinin yanında söyleyemedikleri veya söylemek istedikleri için onu cesaretlendirin. Bu onda saygı duyulduğu ve önemsendiği hissini güçlendirir.

●Öğüt vermek yerine rehberlik etmeyi deneyin.
Anne-babalar olarak pek çoğunuzun yaptığı hataları, yaşadığınız tecrübeleri çocuğunuza aktarmak istediğinizi biliyorum. Böylelikle onu incinmekten koruyacak, onun için en iyi olanı ona gösterebileceksiniz. Bunun yerine siz doğru davranışla ona örnek olun ya da onda var olanı bulup gösterin. Bir düşünün: siz gençken ailelerinizin verdiği öğütler ne kadar işe yaradı? Ya da yaptığınız hataları yapmasaydınız, yaşanmışlıklarınız olmasaydı, şimdiki siz olabilir miydiniz?

●Çocuğunuz “başkası” olmak zorunda değil, kabul edin.
“Aslında herkes dahidir, ancak siz kalkıp bir balığı ağaca tırmanma yeteneğine göre yargılarsanız bütün hayatını aptal olduğunu düşünerek geçirecektir.”
Albert Einstein

Ailelerin düştüğü temel tuzaklardan biri çocuğunun bir başkası gibi –çoğu zaman olmak isteyip de olamadığı gibi- olmasını beklemektir. Kendi beklentilerine uymayan bir davranışla karşılaştığında, ebeveynler, öfke ve hayal kırıklığı yaşarlar. Kabul edin, çocuğunuz kendi başına bir birey ve kendine ait beklentileri, yetenekleri ve planları var. Karşısında durmak yerine onunla birlikte ilerleyebilirsiz.
●Eleştirmeyin, yargılamayın.
“Birisini tenkit etmek istersek en münasip yer aynamızın karşısıdır.”
Bernard Shaw

Hepimiz hata yapabiliriz. Siz de yaptınız. Çocuğunuz da yapabilir. Yaptığı hataları elinize geçmiş bir koz olarak kullanmak yerine yaşadığı hayal kırıklığı ve suçluluk duygusu ile baş etmesi için yanında olun. Eleştirirken çocuğunuzu değil yaptığı davranışı eleştirin. Hata yaptığında bile onunla kalacağınızı bilmek sizi çocuğunuzun “güvenli limanı” haline getirecektir. Bu güveni ona sağlayın.
●Kendinizi açmaktan korkmayın.
Çocuğunuzla iletişime geçecekseniz ve ona bir yol açmaya çabalıyorsanız, bunu ancak samimiyetle kendinizi açarak başarabilirsiniz. Kendi hislerinizden, kendi hatalarınızdan bahsetmek sizi çocuğunuzun karşısında güçsüz kılmaz, aksine size yakın hissetmesine ve samimiyetinize güvenmesini sağlar.

●Sorumluluk alması için destekleyin.
Tercihleri, davranışları ve hataları için sorumluluk almasına izin verin. Onun yerine, onun iyiliği (!) adına taşımış olduğunuz yüklerin ona yarar sağlamayacağını unutmayın. Büyüyüp, gelişebilmesi için attığı adımların sonuçlarını da tanıması gerekmektedir. Size düşen bu aşamada yanında olmaktır, aşacağı engelleri onun yerine ortadan kaldırmak, onun sonuçlara katlanmak değil.

● “Sen” dili yerine “Ben” dili kullanın.
Rahatsız olduğunuz bir konu ile ilgili onunla konuşacağınız zaman çocuğunuzun kişiliğine yönelmek yerine, siz rahatsız eden olay ya da davranış ile ilgili konuşun. “Sen” ile başlayan cümlelerin kişide kızgınlık,  kırgınlık  ve suçluluk duygularına yol açacağını unutmayın. Onun yerine “Ben” ile başlayan cümleler sizin durum karşısındaki hissiniz ile ilgili olduğundan iletişimin sürmesini destekler. Çocuğunuzu düşünmeye sevk ederken, sizi anlamasına da yardımcı olur.

"Sen" mesajı yerine... Bir akşam da oyun oynayalım diye tutturmasan! İşten geldim ve ne kadar yoruluyorum biliyorsun ama yine de şımarık bir çocuk gibi davranıyorsun!

"Ben" mesajı verin... Bu akşam gerçekten çok yorgun hissediyorum canım. İstediğin oyunu başka bir gün oynasak nasıl olur?


●Paylaşın.
Çocuğunuzla paylaşımlarınız sadece çatışma zamanlarından ibaret olmasın. Onunla yapabileceğiniz keyifli aktivitelere zaman ayırın. Bu aktiviteleri planlarken onun zevklerini ve ilgilerini göz önünde bulundurun ve mutlaka onun da fikrini alın. Gülerek birlikte geçireceğiniz yaşantılar, ilişkinize olumlu enerji kaynağı sağlayacaktır.

●O’nun sınırlarına saygı gösterin.
Yaşla birlikte çocuklarınız sizin sınırlarınıza karşı kendi sınırlarını belirlerler. Bu gelişimin normal bir parçasıdır. Fakat aileler bu durumla birlikte çocuklarının kendilerinden uzaklaştığı kaygısını yaşarlar ve müdahale sınırlarını zorlayarak otoritelerinin devamını sağlamaya çalışırlar. Günlükler okunur, telefon konuşmaları dinlenir, takipler başlar. Nerede duracağınızı bilmezseniz, çocuğunuzla ilişkinizde sıksık sınır çatışması yaşamaya hazır olmalısınız. Size her şeyi anlatmıyorsa bu bir problem değildir. Siz çocuğunuzun yaşında, yaşantılarınızın ne kadarını ailenizle paylaşıyordunuz? Bunu hatırlayın.


Ayrıca, bu dönemde çocuğunuzla olan ilişkinizde yaşadığınız tıkanıklık ve sıkıntılar için danışmanlık hizmetlerimizden yararlanabilirsiniz.



Psikolog Nihal Uyar

SINIR ya da SINIRSIZLIK, işte bütün mesele bu!


Gelen bir çok anne çocuğuna kıyamadığını söyler. Ağlamasına, üzülmesine dayanamadığı için; toplumsal olarak “kötü anne” olmamak adına çocuğu ne isterse yapmışlardır. Yine de kendisine minnet duymasını beklediği çocuğu iyice öfkeli, hiç sözünü dinlemeyen ve sorumluluk almayan bir çocuk olmuştur. “Bizimde hatalarımız oldu tabi” diye devam eder cümleler… Geçte olsa çocuğun her istediğini yapmanın doğru olmadığını anlamıştır ama nasıl düzelteceğini bilmiyordur.

Yukarıda saydıklarım size tanıdık geliyorsa bu yazıyı okuyun.
Çocuğunuz varsa bu yazıyı okuyun.
Hayır diyemiyorsanız bu yazıyı okuyun.
İlişkilerinizde sınır koyamıyorsanız bu yazıyı yine okuyun…
Çocuklar bilmedikleri, yabancı bir dünyaya gözlerini açarlar. Yeni ve bilinmedik her yerde olduğu gibi onların da bu uçsuz bucaksız yerde nasıl ilerleyeceklerine dair ipuçlarına ihtiyaçları vardır.

Anne-babaların koyduğu sınırlar, burada, hangi yolun daha güvenli olduğunu söyleyen, hangi yolun nereye gideceği ile ilgili bilgilendiren levhalar gibi işlev görür.
Bu levhalarla çocuklar desteklenecek, hangi yolların tehlikeli olduğunu söyleyecek, gerektiğinde ona eşlik edecek, gerektiğinde ise hangi bölgenin yasak ve girilmez olduğunu ona iletecektir.

Böylelikle çocuk sosyal olarak kabul gören davranışları öğrenecek, dolayısıyla kuracağı ilişkilerde kendi ve karşısındakinin hakkı ile ilgili sınırlara sahip olacaktır. Bu sınırları sağlarken de, güvende olmak ve kendine güvenmekle ilgili kaygıları olmayacaktır.
Ebeveynler için bu konu öylesine hassas bir konu oluyor ki; aileler kendilerini suçlu hissetmekle yetersiz hissetmek arasında kalıyorlar.  Burada öncelikle sınır kavramının özelliklerinin aile tarafından anlaşılması gerekmektedir. Aile içerisinde gerekli durumlarda korunması gereken çizgiler korunmuyor ya da uygun olmayan biçimde çiziliyor olabilir.
Sınırlar, çocuklarının güvenliklerini ve onlara sorumluluk kazandıracak kadar katı ve gelişmesine engel olmayacak, yeni deneyimler edinmesine fırsat verecek kadar esnek olmalıdır.  Örneğin, “Çocuğumun bilgisayarla oynamasına izin vermezsem, benden nefret eder.” diye düşünebiliyorlar.

Burada amaç çocuğun zarar fiziksel ve ruhsal olarak zarar görmesini engelleyecek uygulamalara karar vermek ve uygulamak önemlidir. Bu satırları okurken sınırların çocuğun yaşına, ilgilerine ve beklentilerine uygun olarak düzenlemesi gerektiğini de göz önünde bulundurun lütfen.

Bu aşamadan sonra eğer karar veriliyor ama uygulama konusunda aileler sıkıntı yaşıyor ise; ailelerle “sınır koyma” konusu çalışılmadan önce, ailelerin bu konu ile ilgili duyguları ve kararsızlıkları gözden geçirilmeli ki; tam bir tutarlılık sağlanabilsin. Anne ya da baba kayamadığı sınır ile neyi telafi etmeye çalıştığını bulabilmeli.

Ebeveynlerin içsel süreçleri gözden geçirildikten sonra, belirlenen bu sınırların açık ve kısa mesajlar ile çocuklara gösterilmesi gerekir. Çocuk hangi davranış örüntüsünün neye neden olacağını, neyle karşılaşacağını net biçimde bilmeye ihtiyaç duyar.

Bunları çocuklarınızla konuşmaktan ve neden bu sınırlamalara ihtiyaç duyduğunuzu ona söylemekten çekinmeyin. Bu açıklık çocuğunuzla aranızdaki bağı güçlendirmenin yanı sıra, aranızdaki uyumu da sağlayacaktır.

Çocuklarınıza doğru sınır koymanız; onların ileride ne istediğini bilen, gerektiğinde hayır diyebilen, karar vermekte zorlanmayan ve ilişkilerinden kendi ve diğeri arasındaki dengeyi sağlayabilen yetişkinler olmaları anlamına gelir.

Psikolog NİHAL UYAR


23 Ekim 2012 Salı

Mantık evliliğinde aşk varmıdır


Öncelikle mantığın ne olduğunu bilmek gerekiyor , yani evlilik yaparken, mantığın bir tanımını yapmak gerekiyor. Herkes için mantığın tanımı çok daha farklıdır.

 Kimisine göre mantık; paralı, yakışıklı, iyi giyinen veya güzel bir kadın, evinin kadını, çocuklarına bakabilen bir insan, namuslu, güvenilir,gibi bazı kriterler vardır.

Ama mantık evliliği olarak bizim halk arasında söylenen kısım, aşkın olmadığı daha çok mantığın devrede olduğu bir evlilik yapmak.

Aşk belli bir süreç içerisin de genelde bittiği düşünülecek olur ise, süreçte geriye kalan saygı, güven ve eşlerin birbirine olan değer verme düzeyleridir. Değerlilik duygusu, her insan için çok daha farklıdır. Dolayısıyla, bu sebeple baktığımızdaysa, aslında mantık evliliğinin süreç içerisinde esasda ewliliğin oraya döndüğünü görüyoruz.

Elbette mantık evliliğinin içerisinde sevgi de varsa aşk artık sevgiye dönüşüyorsa, ona değer veriyorsanız ve bu sevgi kavramının yanında birbirinize değer veren,saygı ve güveninde eklendiği bir ilişkiyse mükemmel bir ilişkidir.

Yani, bunu bir güvercin örneğiyle anlatmak gerekirse; güvercinin gövdesinin sevgi olduğu, bir kanadının saygı, bir kanadının güven olduğunu düşünün bundan birisi nasıl eksik olursa, o ilişki genelde süremez. Güvercininde uçamayacağı gibi genelde böyle düşünmek lazım. Bu ideali bulabilen bir insan dünyanın en şanslı insanıdır herhalde...

Mantık evliliğinde aşk sonuçta bitiyo, aşk sönüyo bunu şöyle düşünmek lazım;
Bir ateş düşünün ve bu ateşin içerisine odun atıp sonra da bir gaz yağı döktüğünüzü düşünün, o bir anda alev alır, koskocaman bir aleve dönüşür ve hiç bir odun atmazsanız bir süre içerisinde o ateş sönecektir. 

Burda atılan odun esasında, ilişki içerisinde eşlerin birbirine verdiği değer duygusudur, saygıdır ve güvendir. Eğer bunları verebiliyorsanız o zaman tabiki o ilişki sürecektir işte mantık orda başlıyordur.

Sağlıksız Ailede Neler Olur?


Sağlıklı aile ve evliliklerde kaynakları değerlendirmek ve fırsatları yaratabilmek amacıyla olumlu yönde geliştirilmiş beceri ve duygular bu evliliklerde ve ailelerde geliştirilememiştir.

Aile birliğini ve bütünlüğünü sağlayan ve aile bireylerini destekleyen şartlar yetersiz olduğundan, çoğunlukla sosyal, ekonomik ve kültürel bazı mecburiyetler nedeniyle eşler aynı evi paylaşmaya devam etmek zorundadırlar. Hasta bir aile içerisinde bireyler hastalıklı bir ilişki ve paylaşım döngüsü içerisinde hapistirler.

• Aile içinde aile bütünlüğüne ve sağlığına zararlı hatalı ilişki biçimleri kullanılmaya başlanır. 
• Üyeler savunma mekanizmalarını ve hatalı düşünce biçimlerini daha fazla kullanmaya başlarlar.
• Çatışmalar yaygınlaşır ve sıklaşır, çözümsüzlükler artar. 
• Aile üyelerinin birbirlerine karşı olan güvenleri, hoşgörüleri ve anlayışları azalır.
• Birbirlerine karşı olan sevgi, şefkat ve merhamet duygularının yerini, öfke, saldırganlık, nefret, tahammülsüzlük ve incinmişlik duyguları alır.
• Kurallara ve normlara uyma isteği ve becerisi azalır.
• Sorunların gerçek kaynakları unutulur, ilgisiz nedenlere ve durumlara bağlanır.
• Bireyler giderek birbirlerini ve kendilerini duygusal olarak izole ederler, uzaklaşırlar.
• Sevgi ve paylaşım ilişkilerinin yerini kölelik ve bağımlılık ilişkileri alabilir.
• Sorunların çözümü aile içinde aranmak yerine dışarıda (işte, hobilerde, gece hayatında, alkolde, evlilik dışı ilişkilerde) aranmaya başlanır.
• Aile bireylerinin davranışsal, duygusal ve ruhsal dengeleri giderek bozulur.
• Sorunlar ve çatışmalar arttığında ve uzun süre çözülemediğinde, aile üyelerinde, özellikle çocuklarda davranış ve uyum problemleri veya psikiyatrik sorunlar ortaya çıkabilir.
• Aile bütünlüğü ve evlilik dağılmaya ve parçalanmaya doğru gidebilir.
Sağlıklı aile ve evliliklerde kaynakları değerlendirmek ve fırsatları yaratabilmek amacıyla olumlu yönde geliştirilmiş beceri ve duygular bu evliliklerde ve ailelerde geliştirilememiştir. Aile birliğini ve bütünlüğünü sağlayan ve aile bireylerini destekleyen şartlar yetersiz olduğundan, çoğunlukla sosyal, ekonomik ve kültürel bazı mecburiyetler nedeniyle eşler aynı evi paylaşmaya devam etmek zorundadırlar. Hasta bir aile içerisinde bireyler hastalıklı bir ilişki ve paylaşım döngüsü içerisinde hapistirler.
• Aile içinde aile bütünlüğüne ve sağlığına zararlı hatalı ilişki biçimleri kullanılmaya başlanır. 
• Üyeler savunma mekanizmalarını ve hatalı düşünce biçimlerini daha fazla kullanmaya başlarlar.
• Çatışmalar yaygınlaşır ve sıklaşır, çözümsüzlükler artar. 
• Aile üyelerinin birbirlerine karşı olan güvenleri, hoşgörüleri ve anlayışları azalır.
• Birbirlerine karşı olan sevgi, şefkat ve merhamet duygularının yerini, öfke, saldırganlık, nefret, tahammülsüzlük ve incinmişlik duyguları alır.
• Kurallara ve normlara uyma isteği ve becerisi azalır.
• Sorunların gerçek kaynakları unutulur, ilgisiz nedenlere ve durumlara bağlanır.
• Bireyler giderek birbirlerini ve kendilerini duygusal olarak izole ederler, uzaklaşırlar.
• Sevgi ve paylaşım ilişkilerinin yerini kölelik ve bağımlılık ilişkileri alabilir.
• Sorunların çözümü aile içinde aranmak yerine dışarıda (işte, hobilerde, gece hayatında, alkolde, evlilik dışı ilişkilerde) aranmaya başlanır.
• Aile bireylerinin davranışsal, duygusal ve ruhsal dengeleri giderek bozulur.
• Sorunlar ve çatışmalar arttığında ve uzun süre çözülemediğinde, aile üyelerinde, özellikle çocuklarda davranış ve uyum problemleri veya psikiyatrik sorunlar ortaya çıkabilir.
• Aile bütünlüğü ve evlilik dağılmaya ve parçalanmaya doğru gidebilir.

Aile - Evlilik Yazıları

"Evli Erkeklerle" Aşk-Birliktelik yaşayan "Bekar Kızlar"


Hangi nedenlerle bekar ve genç bir kız, evli bir erkekle birlikte olur? Aşk yaşar?
İstanbul  başta olmak üzere, büyük şehirlerde bu tür ilişkilerde patlama yaşanıyor.
Öncelikle ,bu tür ilişkiler nasıl ve hangi ortamlarda başlıyor; tarafların rolü nasıl ona bakalım.
İlişkinin başladığı ortamlar:
-Sanal(internet) ortam
-İşyerleri(özellikle patron, yönetici, amirlerle bir alt kademedeki elemanların  ve çalışma arkadaşlarının ilişkisi)
-Eş,dost, akraba, arkadaşlık gruplarında
-Tatil, eğlence ve bazı tesadüfi  ortamlar

İlişkiye başlama nedenleri:
-Sevgi-aşk arayışı
-Heyecan-macera arayışı
-Tesadüfi durumlar-rastlantılar
-Bunalım dönemlerindeki arayışlar
-Ekonomik nedenler(erkekleri bankamatik olarak görmek)
-Baba sevgisi ve şevkati arama
-Hırslı,rekabetçi,kazanma hırsı olan kişilik
-Yuva dağıtma dürtüsüne sahip olmak
-Kandırılarak,aldatılarak ilişkiye başlatılanlar

Çeşitli arkadaşlık, sohbet, partner bulma gibi sanal ortamlarda tanışmalar yaygınlık kazandı. Evli erkeklerin çoğu, bekar olduklarını yazarlar. Bir kısmı , evli olduğunu yazar, fakat çok mutsuz olduklarını, her an boşanacaklarından söz ederler… bazısı  evli olduğunu yazar, amacının dostluk ve paylaşım olduğunu belirtir… Sanal ortam dışındaki “karşılaşmalar” da da ;evlilik gizlenebiliyorsa, tercih edilir…değilse klasik “mutsuz evlilik modeli” zaten hazırdır…

Evliliğini gizleyip bekar kızlarla aşk yaşayan erkekler; günün birinde “açık verir”. Ya da kız arkadaşı  “bu ilişkinin sonu ne olacak?“ diye sıkıştırınca “itiraf” etmek zorunda kalır.
Kızlar ciddi bir aldatılma ve hayal kırıklığı yaşar.

 Bu noktada önlerine üç yol çıkar:

1- Derhal “adamı “terk etmek
2- İntikam almak için sevdiği adamın eşini arayıp, her şeyi anlatmak.
3- “Bu ilişkiye çok emek verdim, bir kalemde silip atamam.”

2 ve 3. madde ;başlangıçta evli ve mutsuz olduklarını söyleyen erkeklerle, “kırılma” yaşanınca da kızların gösterdikleri tavırlardandır…

Terk edilen adamların bazısı buna “dünden razıdır” ,”kazasız –belasız” atlatmıştır.
Bazısı ise terk edilmeyi hazm edemez. Peşine düşer. Bin bir yalanlar söylenir.” Seni kaybetmemek için evli olduğumu sakladım. Uygun bir zaman bekliyordum. Eşimle mutlu olsam senin yanında işim ne? Çocuklarım olmazsa bir gün evli kalmam. Ekonomik durumumu toparlayayım hemen boşanacam…” Kızların bir çoğu bu “yalanları yutarlar” .Zaten “adamlarda” kendilerini affetirmek için o kadar alttan alıp, jestler yaparlar ki, çoğu kız buna karşı duramaz. Kızlar bu sefer işi garantiye almak için “evlilik” diye bastırırlar…”adamlarda “ sürekli bahanelerle bunu erteleyebildikleri kadar ertelerler…
Sonuçta, çoğunlukla adamlar boşanmaz ve kızlar; ciddi bir sorun yaşadıklarında ; bu sefer gerçekten terk ederler. Ya da 2. 3. maddeye geçerler;

2. maddede “adamların eşleri” üç şekilde tepki verir: 1- “kocamdır, erkektir, elinin kiridir.Dönüp dolaşacağı yer evidir. Sel gider kum kalır…” 2-kızdan detayları alıp,kocasının “canına okumak”.Eline geçen kozla ya boşanmak,ki; çoğu boşanmaz…Kadınlar arasında “erkeği kapma” yarışı başlamıştır…
Ya da  bu kozla kocasını sindirip, avantajlı duruma geçmek. Bir kısmı da intikam için kocasını aldatır.3-sessizce dinleyip, yorum yapmamak. Kocasıyla da bu konuyu konuşmamak. Bu kadınlar arasında çok gururlular vardır. “Üzerine getirmek” istemezler. Konuşmazlar. Normal yaşama devam ederler.Kimisi de durumu zaten bildiğinden, kabullendiğinden şaşırmaz…

3. maddede ısrar eden kızların düşünce ve duygu dünyaları ; zeka ve kişilikleri çeşitlilik  gösterir. Kimisi çok sevdiğinden bırakamaz. Kimi inatçıdır, rekabetçidir elde etmek başarmak ister. Kimi “aptaldır” gerçeği bir türlü fark edemez. Kimi gerçekle yüzleşmemek için ,”inanmak istediğine inanır”.Kiminin de  bağımlılık, mazohistik, yetersiz kişilik özellikleri; kaybetme, yalnız kalma fobileri olabilir… Yani her kesin bir “hikayesi” vardır…

Bazı kızlarda bilerek; yaşca büyük ve zengin evli erkekleri tercih ederler. Bankamatik olarak kullanırlar…Yedekte birkaç tane genç ve yakışıklı sevgilileri zaten vardır…

Özgürlüğüne aşırı düşkün, sorumluluk alamayan, aşırı bencil, lükse ve eğlenceye düşkün bazı kızlarda evli erkekleri tercih ederler…Bu kızlar çabuk sıkılabilen, aynı insanla ve aynı ortamda uzun süre birlikte olamayan kızlardır. Çoğu “Borderlayn” kişilik bozukluğuna sahiptir…Hep uçlardadırlar. Gri tonlar asla yoktur. Her şeyi aşırı yaşarlar…tehlike ve macera severler. Ruhları sürekli acı ve ızdırap içerisinde olduklarından; bunu bastırmak için hep devinim halindedirler. Bu kızlar son derece “tehlikeli” kızlardır. Başınıza her türlü “felaketi” getirebilirler.

Erken yaşta babasını kaybeden, Anne-babası boşanmış olan, ilgisiz babaya sahip olan kızlarda; kendilerinden yaşca büyük ve “baba şevkati” gösteren “tecrübeli” evli erkeklerle birlikte olabiliyorlar.Bu kızların ilişkileri bağımlılık derecesine varabiliyor.Ayrılma durumunda çok ağır depresyonlar yaşıyor, intihara teşebbüs edebiliyorlar…

Bir çok kız; günün birinde sevgilisinin eşinden boşanıp kendisiyle evleneceğine inanır, onun hayalini kurar. Bu hemen hemen İMKANSIZDIR. Evli erkekler; yatırım yaptıkları, düzen kurdukları eşlerini terk etmezler. Sevgisi, cinselliği bitmiş olsa dahi; kurulu düzenini, çocuklarını, toplumsal statüsünü bozmak istemezler.  Kızların çoğu bunu anlayamaz. Çünkü kendileri gibi düşünürler.
Evli bir kadın ,başka bir erkeğe aşık olursa, büyük çoğunlukla kurulu düzenini aşkı uğruna bozabilir…Kadınlar aşık olunca erkeklerden daha cesur davranırlar. İşte kızlar bu kadınlık psikolojisiyle hareket ettiklerinden hep yanılır ve hüsrana uğrarlar.
Erkeklerse, biten bir ilişkinin ardından yeni sulara yelken açarlar….Ve bu döngü hep devam eder.Dünde öyleydi, bugünde ve yarında böyle olacak

Dr Nihat Kaya   www.panik-atak.com

En ideal evlilik yaşı nedir?


Günümüzde artık eskisi gibi erken evlilikler olmuyor. 

Üniversite hayatı, iyi bi iş, kariyer derken yirmili yaşların sonu yaklaşıyor. Peki mutluluğu yakalamak için ideal evlilik yaşı kaç ? Evlenmenin yaşı var mı?

Erkeklerin olgunlaşma dönemi sağlam bir iş hayatına kavuşması kadınlara göre daha geç oluyor. Kadınlar 14-15 yaşlarında kadınlıklarının farkında olabiliyorken o yaşlarda henüz erkekler çoçukluk evresini tamamlamamış olabiliyor. 

Özellikle de bizim toplumuzdaki gibi geleneksel yetişen, anne himayesi altında kalmış, korunmuş erkekler için olgunlaşma yaşı 30’ u bulabiliyor.

Kadınlarda ise erkeklere oranla daha erken olgunlaşmaları nedeniyle ideal yaşın 25 ve üzeri olduğu söylenebilir.

Evlilik; aynı çatı altında hayatlarını iki kişilik yaşayabilmeyi, sorumluluk alabilmeyi gerektirirki bu da ancak olgunlukla kazanılabilir.

Evliliklerin nihai hedefinde de çoçuk sahibi olmak yatar. Dolayısıyla kadınlar için evlenmeyi fazla otelemek doğurganlık oranınında düşmesine neden olur. 

Çünkü kadınlar için geçen her yıl yumurtaların sayısı azalır, kalitesi düşer. Bu nedenle çoçuk sahibi olmayı düşünen kadınların 30' lu yaşlarını çok geciktirmemeleri gerekir.

Evet evliliğin yaşı yok fakat olgunluk yaşı evlilik için hayatı paylaşmak için önemli. Ne çok erken ne fazla geç olmalı .

Aşırı kıskanılmak, kadını aşağılanmış hissettiriyor.


Kıskançlığa bağlı sorunlar eşler arası sorunlar arasında ciddi bir öneme sahiptir. Bu anlaşmazlıklarda bazen eşlerden birinin, bazen de her ikisinin ölçüyü kaçırdığını, eşlerin günlük hayatta maruz kaldıkları streslerle başa çıkamamalarının ve buna eklenen üslup hatalarının da sorunları daha da büyüttüğünü görmekteyiz.

Bazıları, "Eşim evlendiğimizden beri kıskanç yapılı bir insandı. Fakat son zamanlarda sürekli beni izliyor ve her davranışımı eleştiriyor." diye şikayet ediyor. Diğer eş kıskançlığının aşırı olduğunu kabul ettiğini fakat eşine güveninin sarsılmasında bazı olayların etkili olduğunu ifade ediyor.

Bazı eşler de ortak manevi değerlere sahip olarak evlendiklerini fakat eşinin zamanla değiştiğini, karşı cinsle iletişimde güvenini sarsmasa da bazı davranışlarının kendisini rahatsız ettiğini anlatarak anlaşılmak istiyor.
Diğer taraftan kariyer sahibi bazı hanımlar eşleriyle çalışma şartları hususunda anlaştıkları halde sürekli kıskançlık ifade eden sözleri karşısında kendilerini çok kötü ve aşağılanmış hissettiklerini ifade ediyor.

Eşler arasındaki kıskançlık ölçülü olduğu takdirde eşlerin birbirine önem verdiğini gösteren, sevgisini artıran birbirini yanlış davranışlardan koruyan tabii bir duyguyken aşırı olduğu taktirde kişinin hem ruh sağlığına hem de evlilikteki uyuma zarar veriyor. Eşler arasında kıskançlığın kontrolden çıkmasında kişisel özellikler ve özgüven sorunları kadar günlük hayat şartları da etkili oluyor.

İş hayatının getirdiği mesai şartlarına bağlı olarak karşı cinsle sık görüşülmesi gerektiğinde güven duygusunu sarsacak davranışlardan kaçınmak gerekiyor.
Eşler bazen yardım almak ya da yardımcı olmak gibi nedenlerle karşı cinsten bir kişiyle normalden sık veya mesai saati dışında görüşüp bu kişi hakkında eşlerine normalden daha sık bahsediyor.

Aynı şekilde internet ve cep telefonlarının bilinçsiz kullanımı da karşı cinsle konuşmayı ve iletişimi kolaylaştırıyor. Başlangıçta iş görüşmesi, insani duygularla yardım etme ya da bilgi alışverişi şeklinde başlayan bir konuşma bile kolaylıkla farklı şekillere dönüşebiliyor.
Günlük hayatta karşı cinsle iletişim konusunda dikkatli davranan kişiler bile bazen böyle durumlarda kontrolü kısmen de olsa kaybediyor. Bilinçli kişilerde böyle iken psikolojik sorunları olanlarda durum daha da vahim bir hal alıyor.

Kendisini rahatsız eden bir davranış gören taraf, daha sonra eşini sürekli takip etmeye, sorgulamaya başlıyor. Bu da evliliğin devamını zorlaştırıyor. Evlilikte bağlılık ve vefa kadar güven de önemli olduğundan; küçük hataların sürekli hatırlatılması kişinin kendine güvenini ve kendisini geliştirmesini engelliyor. Eşler kendileri ne kadar ölçülü olsalar da yakın çevrelerinde yaşanan olumsuz olaylar aşırı kıskançlığı tetikliyor.

Öncelikle kıskançlık duygusunun doğru ifade edilmesi gerekiyor. Kişi kendisini rahatsız eden durum ne ise bunu aşırı ifadelerden ve şiddetten kaçınarak net olarak ifade etmelidir.
Davranışlarının kendisi fark etmeden eşinin kıskançlık duygularını artırdığını anlayan kişi de eşini suçlamak, aşırı suçluluk duygusuna kapılmak veya savunmaya geçmek yerine onu anladığını ifade etmelidir. Kıskançlık aslında tabii ve yararlı bir duygu iken aşırı olduğunda patolojik bir hal alıyor.

Bazen eşler ortada geçerli bir neden yokken de aşırı kıskanç olabiliyor. Gündüz perdeleri sürekli kapatan, eşinin ailesini ya da bir arkadaşını ziyaret etmesine bile izin vermeyen kişiler de var.
Bu gibi durumlarda kişi kendisindeki sorunu fark eder psikolojik destek almayı kabul ederse olumlu netice alınıyor. Bazen sadece terapi bazen de ilaç tedavisi ile patalojik hal almış kıskançlık sorunları çözüme kavuşabiliyor.

Kıskançlık duygusunun artmasında eşlerin birbirine yeteri kadar zaman ayırmaması, sevgi ve bağlılık ihtiyaçlarını yeteri kadar karşılamaması da önemli bir etkendir.
Kıskançlığın aralarında ciddi şekilde rahatsızlığa yol açtığını düşünen eşler evliliklerini bir kere daha gözden geçirmeli, sorunlarına birlikte çözüm bulmalıdır.
Birbirine yeteri kadar zaman ayıran, sohbet etmeye önem veren, günlük hayatını paylaşan, yakın çevresindeki kişiler hakkında bilgi veren ve sınırlara dikkat eden sağlıklı kişilerde aşırı bir kıskançlık görülmüyor.

Eşler evliliklerine bakım yapmayı ve küçük sürprizlerle de olsa heyecanı canlı tutmayı ihmal etmemeliler.

Kaynak: ZAMAN

Bosanma ve Çocuk Üzerine Etkileri


Bosanma hiç kuskusuz, çocuklarin basina gelebilecek en sarsici olaylardan birisi ve potansiyel olarak onlarin gelismelerini ciddi bir biçimde etkileyecek bir dizi degisikligi de beraberinde getirmektedir. “Potansiyel bir durumdur, çünkü bosanmis bir ailenin bireyi olarak yasamak kaçinilmaz olarak çocuklara zarar veren bir durum degildir.

Önemli olan anne ve babanin evlliliklerinin sona ermesini nasil karsiladiklari, bosanmadan sonra hayatlarini ve iliskilerini nasil sürdükleri ve çocuklari ile ilgilenmeye devam etmeleridir. 1 yilda 1 milyondan fazla çocuk, anne baba bosanmasi ya da ayriligi yasamaktadir. Bosanmaya karsi çocuklarin tepkilerinin varliginin farkinda olusun artmasiyla, 1960’lardan bu konu üzerine bir çok arastrima yapilmistir.

· 1975’ten bu yana bosanmalar yilda 1milyonu asti.
· Bugün yapilan iki evlilikten biri bosanma ile sonuçlanacak
· 1983’te dogan çocuklarin %45’nin anne babasi bosanacak. %35’inin anne babasi tekrar evlenecek, %20’sinin anne ya da babasi ikinci esinden de ayrilacak.
· Evliliklerin yarisi ilk 7 yil içerisinde sona eriyor. Buna göre 1980’lerde dogmus çocuklarin asagi yukari üçte biri 18 yasina gelmeden tek ebeveynli bir evde yasayacak.
Bu istatistiksel veriler bosanmanin ciddi bir sosyal sorun oldugunu süphe götürmez bir tarzda kanitlamaktadir. Ancak bosanmayi iyi ya da kötünün karsitligi olarak görmek çok basit bir yaklasim olur.

Bosanma ile ilgili düsündürücü gerçeklerin ve anne babasi bosanmis çocuklarin gelisimle ilgili ve psikolojik sorunlar yasamak açisindan diger çocuklardan daha fazla risk altinda olduguna dair artan verilerin isigi altinda, giderek daha fazla çift aileyi dagitmanin dogru olup olmayacagini sorgulamaktadir. Bazilari, en azindan çocuklar büyüyüp evden ayrilana kadar, kisisel isteklerini bir kenara atip evliligi sürdürmeyi düsünebilir.

Bosanmayi karsi tarafin istedigi durumlarda, esler karsi tarafin önüne istatistikleri koyarak, karsi tarafta suçluluk duygulari uyandirip, fikrini degistirmeyi deneyebilir. Arastirma sonuçlari göstermistir ki; sadece çocuklarin iyiligi için birarada kalmanin çok nadir ise yaradigidir.

Bazen, birarada kalmak, çocuklara, anlasamayan eslerin bosanmasindan daha çok zarar verebilmektedir. Kasitli sessiz kalmalardan, sürekli bagris çagrislardan, fiziksel siddet göstermeye kadar çesitli anlasmazlik tezahürlerine sahit olmus çocuklar, bosanmis aile çocuklarindan daha uyumsuzdur. Kisacasi, bazen, bir evlilik sorununu çözmenin tek yolu evliligi sona erdirmek olabilir.

Günümüzde evliliklerin sona ermesi sik rastlanir bir olay oldugu için, bir çok çocuk- çok küçük olanlar hariç- bosannma kelimesini bilmektedirler. Eger evliligniz bir süredir gergin ve mutsuzsa, çocuklarinizin birseylerin yolunda gitmediginin farkinda olmalari büyük bir olasiliktir.

Kavganin-özellikle fiziksel siddet ve alkolizm- bol oldugu ailelerde, çocuklar farkinda olmadan, anne babalarinin ruhsal durumlarini okumayi ögrenirler. Kizgin ya da mutsuz bir ebeveyne yaklasmak için en dogru zamani çesitli ayrintilardan yola çikarak bulabilirler.

Ayni sekilde ne zaman ortada olmamalari gerektigini de bilirler. Bosanma hakkinda az çok birseyler bilmek ve sürekli anne-babanin kavgasina tanik olmak bile birçok çocugu anne babasinin ayriliyor ya da bosaniyor oldugu haberine hazirlamaz. 

Olay patladigi zaman, ki bu çogu kez anne ya da babanin evden ayrilmasi ile kanitlanir, bir çok çocuk gerçekten sarsilir.
Eger çocuk anne ve babasinin kavgalarindan uzak tutulmussa daha da büyük bir sok yasar. Istismar eden biri bile olsa, bir ebevynden ayri olmak çocuklari dehsete düsürür. Çocugun aileyi terketmis olan ebevyni özlemesi dogaldir. Ebeveynin ayrilmis olmasi çocuklarin baglilik duygularini yoketmez. 

Cinsellik Neden Dikkat Çekiyor?


Okuyucularımızdan biri “ Ben de bir site kurarsam cinsellikle ilgili yazılar koyacağım. Çünkü çok fazla rant getiriyor. İnsanlar daha fazla okuyup, daha fazla yorum yapıyorlar. Hatta bir zamanlar Ali Rıza Demircan hoca medyatik oldu. Yazdığı kitapla meşhur olup köşeyi döndü.” Şeklinde bir yorum yazmıştı.

Cinsel dürtüler yaratılışla birlikte gelen en şiddetli ihtiyaç duyulan dürtülerden biri. Biz hekimler tatmin edici, sevgi ile bütünleşmiş bir cinsel yaşamın sağlığa olumlu katkılarından söz ediyoruz. Lakin günümüzde ipin ucu kaçmış vaziyette görünüyor. Yani cinsellik ifratla tefrit arasında yaşanıp ya da yaşanmayıp ömür karı koca arasındaki huzursuzluklarla hızla tükenip gidiyor.
Cinsellikle ilgili yazarken ve konuşurken imanlı insanlar olarak duyarlı olmamız gereken bazı hususlar var.

• Okuyucu ve dinleyicilerimiz arasında bekar gençlerimizin de olduğunu unutmadan kışkırtıcı kelime ve resimlerden uzak durmak.
• Kadın ve erkeği rencide etmeden, her iki müminin ihtiyaçları ve yaratılış vasıfları gözetilerek bilgi aktarmak.
• Elimizden geldiğince adil olmak. Yani erkeklerin cinsel arzuları sınırsız tatmin olsun diye kadınları seks kölesi haline getirmemek.
• Tıb, biyoloji, fizyolojiye aykırı yanlış bilgiler sunmamak.
• Fantezi adı altında batı cinselliğinin dayatmış olduğu sapkın eylemleri hoş görmemek, aldığımız kaynakları ve eğitimleri çok ince bir şekilde değerlendirmek, sentezlemek ondan sonra Allah’a hakkıyla kul olmaya gayret sarf eden din kardeşlerimize anlayacakları şekilde aktarmak.
• Cahil insanların eleştirilerine sabretmek
• İslam dininin, Yüce Yaratıcımızın emir ve yasaklarına gönülden teslim olmak.

Ali Rıza Demircan hoca sıradan bir hoca denmiş.

Peygamberimize de bizim gibi sıradan bir insan dememişler miydi? A.R.Demircan hoca hem laik kesim hem de İslami kesim tarafından cezalandırılmıştı. Bu yolda hapis yatmıştı. Sonunu düşünen kahraman olamaz diye bir söz vardır.
Para meselesine gelince en ağır imtihanlarımızdan biridir parayı çok sevmek ve doyasıya harcamak. Bizler herhangi bir ilim ehlinin para kazanıp kazanmadığını ya da kazandığı parayı nasıl tükettiğinin hesabını yapabilecek konumda değiliz. Bu bizim haddimize de düşmez. Biz müminler birbirimize karşı daima hüsnü zan içerisinde bulunmalıyız.

Bu site, kendi sitem ya da başka bir İslami içerikli site mesuliyetlerinin idrakinde olarak halis bir kalple zaman ve emek harcayarak din kardeşlerimize bir şeyler aktarmaya çalışıyorsak bunun mükafatını mutlaka Hak katında buluruz. Dünyevi hırslarımız ağır basarak hareket ediyorsak zaten Ahirete de hiçbir kazancımız kalmaz. Rabbim cümlemize ihlaslı ameller nasip etsin.
Ortalık yanlış ve kışkırtıcı içerikli kaynak ve hatta hekim sitelerinden geçilmez iken bazı mümin /mümine ilim ehlinin cinsellik gibi suistimal edilebilecek, kolayca suizanda bulunabilecek ve hatta dışlanabileceğiniz, suçlanabileceğiniz bir konu hakkında yazabilmesi kuşkusuz cesaret ve samimiyet gerektirmektedir. Allah Teala bizleri utandırmasın ve ilmimizi hayırlara tebdil eylesin.

Değerli okuyucular;

Cinsellikle ilgili bilgi alırken bazı hususlara dikkat etmelisiniz.

• İster kadın ister erkek olun aldığınız bilginin evlilik hayatınıza olumlu katkı sağlamasına hizmet edecek olması asıl amacınız olsun. Yani “ ben bu bilgi ile karımı nasıl kullanırım ben bu bilgi ile kocamı nasıl sıkıştırırım şeklinde bencilce düşünmek yerine ben bu bilgi ile kocamı/karımı nasıl mutlu edebilirim, ben bu bilgi ile kendimi, eşimi, çocuklarımı cinsel haramlardan nasıl koruyabilirim ben bu bilgi ile evlenecek gençlerimize nasıl yardımcı olabilirim? diye düşünmeliyiz.
• Cinsel bilgi veren kitapların yazarları, sunum kişilerin eğitim seviyeleri, İslami kimliklerini mutlaka araştırmalı, hedeflerini, dünya görüşlerini olumlu hissettiğiniz takdirde ondan istifade etmeye bakmalısınız.
• İslami camiada bu şekilde gayretli insan sayısı çok az. Hele kadınsanız ilminizle sizi boğmaya kalkan kesimlerle mücadele etmek durumunda kalabiliyorsunuz. Sizlerin duaları, güzel mailleri bize pozitif enerji veriyor umut ve cesaretimiz artıyor. Duygularınızı, sevinçlerinizi lütfen yazın.
• Ruhumuzu kirleten, mümin gönlümüze acı çektiren resim, dizi, film, kitap vs. gördüğünüzde tavrınızı net belli edin. Tıpkı Hz. İbrahim ateşe atılırken küçücük kuşun gagasında su taşıması gibi safınızı netleştirin. Bu iğrenç neşriyata imza atan kuruluşlara, kişilere yanlışlarını bildirmelisiniz. Nehyianil münker yapmadığımız takdirde hepimiz sorumlu oluruz.
• Cinselliği basit bir nefs tatmini olarak görmenin ötesinde bir ibadet şuuru ile konuya yaklaşmak; eşimizi de bize de sevap kazandıran, günahlardan koruyan bir nimet olarak telakki etmek gerekmektedir.
• Cinsellik bayağılaşan, uluorta laubali bir şekilde konuşulan, iğrenç fıkralara mevzubahis olan, özel sırların ifşa edildiği bir konu olmamalıdır. İlim öğrenmek ulvi bir gayrettir lakin ilmi ayağa düşürmek, argo kelimelerle tiksindirici boyuta getirmek büyük bir gaflet ve hata olur.
• Cinsel dürtüler şeytanın fitnelerini yaymada hiç zorlanmadan kullandığı bir saha. Bir de hayvandan aşağı seviyeye düşmüş bazı varlıkların (insan diyemiyorum) sayısının hızla artması mümin genç nesli, kadınları hatta olgun erkekleri bile tuzağa düşürecek boyuta gelmiştir. Bu nedenle cinsel konulardaki uyarı yazılarını da takip etmeli ve birbirimize iletmeliyiz.
• Asla benim nefsime, benim karı/kocama, benim evlatlarıma zarar gelmez düşüncesi ile rahat davranmamalı daima Rabbimizin koyduğu hudutlara riayet etmeliyiz.
• Cinsel konularda ilim öğrenmeye niyetlendiğimizde de kalbimizden geçen niyet Allah rızasını gözetmek, sadaka sevabı almak, evliliğimizi sağlam temele inşa etmek, pak nesil yetiştirmek ve haramlardan korunup Allah’a güzel kul olmak olursa öğrenilen ilim daha faydalı ve kalıcı olacaktır.
• Konuya mümin kimliğimizle bakarsak sanırım eşimizin nefsini kendi nefsi arzularımızdan önce düşünür ve şahsi fedakarlıklardan kaçınmaz isek hep bana hep bana demez isek daha mutlu oluruz. Kocasını umursamayan kadının kalbinden geçeni de Allah biliyor karısını seks makinesi haline getirmeye çalışan ‘senle nikahlandım ben ne istersem yapmak zorundasın! emrivakileri ile yaklaşan kocanın zulme dönüşen cinsel isteklerini de Allah Teala görüyor.
Sanki karıkoca arasında kul hakkı olmazmış gibi ne de ihmalkar ve gamsız hareket ediyoruz. Oysa birbirimize merhametle, sevgi ve dünya nimetleri içerisinde en değerlisi eşimiz olduğu şuuru ile yaklaşmış olsa idik cinsel hayatımızda tatmin edici olur asla yeni yeni arayışlar içerisine girmez ve böylelikle de daha az hata yapmış oluruz.
• Bilmediğiniz şeylerin arkasına düşmeyiniz! emri gereği gözümüzün gördüğü her görüntüyü merak edip uygulamaya koymamak büyük bir maharettir. Bunu özellikle erkek din kardeşlerim için söylüyorum. Gözlerimizin negatif içeriklerden korunması büyük bir nefs imtihanı halini almıştır. Allah bekar gençlerimize yardım etsin, evli kardeşlerimizin hanımlarına da duyarlılık bahşetsin.
• Bana yazılarım ya da kitaplarımdan dolayı kızan hanım kardeşlerim de varmış. Ey ablalar, bacılar bilmelisiniz ki ben çok acı verici olaylara şahit oluyorum ve sizleri bir hekim olarak ince düşünmeye, kocalarınızın hakları konusunda insaflı olmaya, onları tanımaya ve yardımcı olmaya davet ediyorum. Bu devirde kadınların desteği olmadan erkeklerin ayakta dik durması pek değil hiç mümkün görünmüyor.
Bu nedenle kadınlarımız Allah’ın kendilerine bahşettiği cinsel potansiyeli hem kendilerini hem de kocalarını korumak ve mutlu etmek için kullanmalıdırlar. Kocaları mutsuz etmek, zina korkusunu onların aleyhinde kullanmak çok büyük bir vebaldir. Kul hakkından tir tir titremeliyiz.
Allah’a emanet olunuz.

Opr.Dr. Ünzile Girişgin - Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

www.unzilegirişgin.com

KAYINVALİDE, GELİNİNİ KIZI GİBİ GÖRMELİ


Geline kına yakılırken söylenen 'Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler' türküsüyle anlatılan hüzün, doğup büyüdüğü memleketinden başka bir şehre giden gelinlerde zamanla depresyona dönüşebiliyor.

Genç kadının yaşadığı tüm sıkıntı, çaresizlik, yalnızlık ve kendini ifade etmede güçlük çekme gibi sorunlar; kaygı ve somatizasyon bozukluğu, depresyon başta olmak üzere pek çok psikiyatrik rahatsızlığın gelişmesine neden olabiliyor. Hem damada hem de damadın ailesine önemli görevler düştüğünü belirten Yrd. Doç. Dr. Özlem Mestçioğlu Gökmoğol, damat ve ailesinin anlayışlı ve şefkatli davranışının gelinin yeni aileye uyumunu kolaylaştırdığını vurguluyor.

Farklı bir şehre gelin giden genç kızların ev ortamı değişiyor ve kültür farklılığıyla karşılaşabiliyor. Utanıp sıkıntılarını ve yaşadıklarını kimseyle paylaşamayan taze gelinler, evliliğe alışma sürecinde yabancı şehirde kendini çok yalnız hissedebiliyor.

Ev idaresiyle ilgili sorumluluklar- da etrafında bunu rahatça sorabileceği, sıkıntısını konuşabileceği, yakın hissettiği kimseleri bulamayan gelinin çaresizliği daha da artabiliyor.
Bu durumda kendini ifade edemeyen kadın, geçmek bilmeyen ağrılar, mide şikâyetleri yaşayabiliyor. Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi Gökmoğol, bu süreçte erkeğe önemli sorumluluklar düştüğünü söylüyor.

Gökmoğol, "Erkek ne kadar anlayışlı, kadını sahiplenen, şefkatli biri olursa; kadın da o kadar ailesinden, memleketinden ayrı olmaya, evliliğe, kendisine yabancı hissettiği insanlarla birlikte yaşamaya ve kültürel yapıya uyum sağlar." ifadelerini kullanıyor.

GÜZELLİKLERİ GÖRMEYE ÇALIŞIN

Eşlerin evlilik öncesi birbirlerini tanıyabilmesinin önemine de değinen Özlem Gökmoğol, "Eşini iyi tanıyan yeni gelin, en azından uyum konusunda daha az sorun yaşıyor. Erkek de eşinin yaşadığı sorunlara karşı daha anlayışlı ve daha yardımcı davranışlar içinde olabiliyor." diye konuşuyor.

Gelinin yeni geldiği bu şehre uyum sağlamaya, kendini geliştirmeye istekli olmasının faydasına işaret eden Gökmoğol, şu tavsiyelerde bulunuyor: "Gelin, halinden sürekli yakınmak yerine geldiği yerin güzelliklerini görmeye çalışırsa bu süreci daha kolay atlatabilir. Bazı kişiler geleneksel olup, yeniliklere-değişikliklere oldukça kapalı olabiliyor.

Bu durumda çevre, arkadaş değişikliklerine de çok zor uyum sağlıyor. Bu uyum zorluğu o kişilerin evliliklerini de olumsuz yönde etkileyebiliyor."
Gökmoğol, erkeğin gerekli sabrı, ilgiyi ve sevgiyi göstermesinin bu süreci hem kolaylaştıracağını hem de hızlandıracağını belirtirken, damadın ailesine de önemli görevler düştüğünü vurguluyor.
"Erkeğin ailesi de yeni gelini sahiplenir, kendi ortamlarına alır, kızları gibi davranır, bazı hataları olsa bile görmezden gelebilirse süreç düşünüldüğünden çok daha sancısız geçecektir.

KAYINVALİDE, GELİNİNİ KIZI GİBİ GÖRMELİ

Özlem Gökmoğol yeni çiftlere ve ailelerine şu tavsiyelerde bulunuyor: "Eşler düşünce yapısı, aile yapısı, yaşantı biçimi, ilgi alanlarındaki çeşitlilik gibi pek çok açıdan birbirine denk olmalı. Karı-koca arasında ilgi, şefkat, sevgi, saygı ve güven olmalı ve bunu korumaya özen göstermeli.
Kayınvalide gelini rakibi gibi değil, kızı gibi görmeli. Oğlunu mutlu edecek kişi gibi görmeye çalışmalı, kendinin de bir zamanlar gelin olduğunu hiç aklından çıkarmamalı.
Aile büyüğü olarak gelinin hatalarını hoşgörüyle karşılamalı. Gelin ise kayınvalidesinin bir anne olduğunu, eşini onun büyüttüğünü aklından hiç çıkarmamalı. Saygılı olmalı ve ondan öğrenebileceği şeyler olduğunu bilmeli.
Anne-oğul ilişkisini bozması halinde bundan en çok kendi ilişkisinin zarar göreceğini düşünmelidir. Gelinin sosyal ortamlara girmesine ve kendisini ifade edebilmesine de tüm aile yardımcı olmalı.
Zaman

Evliliğin Altın Kuralları


Evliliği bir sanata benzeten ve bu nedenle de son derece özen gösterilmesi gerektiğini vurgulayan terapistler mutlu ve uyumlu evliliğin sırlarını kitabında anlattı.

Terapistlere göre işte mutlu evliliğin 13 altın kuralı;
  - Daima neşeli, bakımlı, pozitif görünün. Güzel kokun, temiz olun ve en baştan çıkarıcı kıyafetleri kocanız için giyin.
  -Münakaşalarınızda yapıcı, arabulucu, şahsiyetli olun fakat ısrarcı olmayın. Sakın aşağılamayın, erkeklik veya kazanç ile ilgili bir şey söylemeyin.
  -Münakaşalarda 1-2 dakika sonra başka odaya geçin ve daha ileri gitmesini önleyin. Kızgınlık veya küfürlerinizi kendinize saklayın. Karşı taraf bunları duymasın. İleride yalnız bu lafları hatırlar.
  -Tenkitlerinizde önce iyi tarafları ön plana çıkarın. Sonra değişmesini istediğiniz konuları zarifçe belirtin.
  -Açken, yorgunken, kızgınken , arabada, yemek sofrasında, başkalarının yanında münakaşa yaratabilecek konulara girmeyin.
  -Alttan alırken kendinizi ezilen, taviz veren, kendisine haksızlık yapılan taraf diye görmeyin. Siz aslında ' huzurunuzu satın alıyorsunuz'. Birkaç gün sonra her şey yolunda iken kırgınlığınızı yumuşak ifadelerle dile getirin ve bir daha olmamasını dileyin, isteyin.
  -Romantik atmosfer yaratın, çocuklar olmadan baş başa kalma yollarını arayın.
 -İletişim evlilikte esastır. Aranızda halledemeyeceğiniz hiçbir şey olmamalı, ruhsal olarak aranızdan bir parşömen kağıdını bile geçirtmeyecek kadar kenetlenmelisiniz.
 -Birbirini sevmeyen kişiler belki çocukları için dayanırlar. Ancak giden; gençlikleri, huzurları ve sıhhatleridir. Panik ataklar, korkular, psikosomatik rahatsızlıklar hep böyle evliliklerin bize seneler içinde getirdikleridir.
 -İyi bir evlilik ortada ne kadar birleştiğimizdir. DNA ve yetiştirilme farklılıkları değişmez. Ancak hangi konularda ne kadar eğilebiliyor, birbirimize ne kadar değebiliyorsak, o kadar başarılı bir evliliğimiz var demektir.
 -Birlikte hareket ederek, çocuğunuza karşı tek ses olun ve tek terbiye verin.

    www.bayanca.net

Hz. Peygamber'in Ailesiyle İlişkisi

Hz. Muhammed, eşlerine karşı iyi davranır ve onlarla iyi geçinirdi. Ensârın kızlarını gruplar halinde beraber oynamaları için Hz. Aişe'ye gönderirdi. Hz. Aişe, sakıncası olmayan bir şey istediği zaman, o konuda Hz. Aişe'ye tâbi olurdu. Hz. Aişe, bir bardaktan su içtiği zaman kendisi o bardağı eline alır, ağzını eşinin ağzının değdiği yere kor, sonra su içerdi. Hz. Aişe'nin kucağına yaslanır, bazen hayızlı olup, başı onun kucağında iken Kur'an okurdu.

Hz. Peygamber'in Ailesiyle İlişkisi

Sahih bir senetle Enes'ten rivâyet edildiğine göre Hz. Peygamber: "Dünyanızdan bana kadınlar ve güzel koku sevdirildi. Gözümün aydınlığı da namaza bağlandı." [1]buyurmuştur. 
Hz. Peygamber bir gecede hanımlarını dolaşırdı. Geceleme, yanlarında kalma ve nafaka konularını eşleri arasında tak-sim ederdi/eşitliğe uyardı. 

Sevgi konusunda ise: "Allah'ım! Gücümün yettiği konulardaki taksimim bu. Gücümün yetmediği hususlarda ise beni kınama!" [2] diye duada bulunmuştur. Hz. Peygamber, boşamış, ric'at yapmış (boşadığı eşine geri dönmüş) ve bir ay süreli îlâ yapmıştır. Fakat eşlerine asla zıhâr yap-ma-mıştır.[3]

Hz. Muhammed, eşlerine karşı iyi davranır ve onlarla iyi geçinirdi. Ensârın kızlarını gruplar halinde beraber oynamaları için Hz. Aişe'ye gönderirdi. Hz. Aişe, sakıncası olmayan bir şey istediği zaman, o konuda Hz. Aişe'ye tâbi olurdu. Hz. Aişe, bir bardaktan su içtiği zaman kendisi o bardağı eline alır, ağzını eşinin ağzının değdiği yere kor, sonra su içerdi.

 Hz. Aişe'nin kucağına yaslanır, bazen hayızlı olup, başı onun kucağında iken Kur'an okurdu. O hayızlı iken ona peştamal tutmasını söyler sonra onunla münasebet kurardı. Oruçlu olduğu halde onu öperdi. Hz. Aişe, Peygamber'in omuzlarına dayanmış bakar bir vaziyette iken ona mescidinde oynayan Habeşlileri seyrettirmiştir. Hz. Peygamber, yolculuk esnasında Hz. Aişe ile iki kez koşu yarışı yaptı. Bir keresinde de evden çıkarlarken itiştiler.

Yolculuğa çıkmak istediğinde hanımları arasında kura çeker, kimin şansına çıkarsa onu beraberinde götürür ve şöyle buyururdu: "Sizin en hayırlınız, hanımına karşı en iyi davranandır. İzinizde ailesine karşı en iyi davranan benim." [4] Ara sıra hanımlarından birine diğerlerinin yanında elini uzattığı olurdu. İkindi namazını kılınca, hanımlarını dolaşır, onlara yaklaşıp hal ve hatırlarını sorardı. Gece olunca geceleme sırası kendine gelen hanımının odasına gider, bütün geceyi ona tahsis ederdi. 

Bu hususta Hz. Aişe şöyle demektedir: "Resûlulah, hanımları arasında yaptığı paylaştırmada/gecelemede onların yanında kalma hususunda bizi birbirimizden üstün tutmazdı."[5] Hz. Peygamber dokuzuncu hanımı hariç, sekiz hanımı arasında geceleme taksimi yapardı. Dokuzuncu hanımı Hz. Sevde idi. Sevde yaşlanınca, geceleme sırasını Hz. Aişe'ye bağışladı. Hz. Peygamber, Hz. Aişe'ye hem kendisinin gününü hem de Hz. Sevde'nin gününü tahsis ederdi. 

Resûlullah, gerek gecenin sonunda gerekse başında hanımına yaklaşırdı. Gecenin başında cinsel ilişkiye girdiğinde kimi zaman gusledip uyur, kimi zaman da abdest alıp uyurdu. Hanımlarını bir gusülle dolaştığı gibi, bazen de her birinin yanında guslederdi. 
Geceleyin yolculuktan dönüp şehre girdiği zaman kendisi ailesinin yanına girmez, başkalarını da ailelerinin yanına girmekten yasaklardı.


[1] Nesâî, "İşretü'n-Nisâ", 10; İbn Hanbel, III, 128, 199, 285.
[2] Ebû Dâvûd, "Nikâh", 38; Dârimî, "Nikâh", 25.
[3] "İlâ" ve "zıhâr"ın anlamı daha sonra gelecektir; içindekilere bakınız. 
[4] İbn Mâce, "Nikâh", 50; Dârimî, "Nikâh", 55.
[5] Ebû Dâvûd, "Nikâh", 38. Aile - Evlilik Yazıları