Sayfalar

4 Kasım 2012 Pazar

Çocukta Ahlak Ve Benlik Gelişimi


Ahlak, toplumun kanun ve kurallarına uygunluk olarak tanımlanmaktadır. Ahlaka uygun davranış ise grubun standartlarına uygun davranışlar olarak nitelendirilmektedir.
Her bireyin kendine özgü bir ahlak yasası vardır (TEZCAN, 1993, s.59). Bu yasada, bireyin doğru ve yanlış davranış konusundaki fikirleri sorumlulukları ve yapılması ve yapılmaması gerekenler ile ilgili, insanları kendi ve eylemlerinin değerli olup olmadığını, yargılanmasını sağlayan değer ve ölçütler bulunmaktadır.
Ebeveynler davranışlarını taklit eden çocuk için model olmaktadır. Ayrıca ebeveynler tasvip etme ya da etmeme, ödül ve cezanın kullanılması yolu ile çocuğa sosyal olarak beğenilen özelliklere göre davranmasını öğretmektedir. Aile grubun kültürünü çocuğa aktaran birimdir, ev ortamı ise kültürün etik değerleri için bir eğitim merkezidir (KOHLBERG, 1991, s.96).
Ailenin sosyo-ekonomik düzeyi de çocuğun ahlaki gelişiminde önemli bir rol oynamaktadır. Farklı sosyo-ekonomik düzeydeki ailelerde farklı moral değerler ve sosyal baskılar vardır. Alt sosyo-ekonomik düzeydeki aileler, orta sınıf ebeveynlerinden daha farklı disiplin teknikleri uygulanmakta ve daha katı cezalandırma yöntemleri kullanılmaktadır. Bu tip yöntemler ise çocuğun ahlaki gelişimi üzerinde olumsuz etki yapmaktadır (DOTTRENS, 1978, s.124).
Baba, erkek çocuğuna ahlaki değerleri kazandırmada bir aktarıcı olarak görev yaptığı için önemlidir. Okul döneminde, sosyal gruplaşmalardan doğan çetelerin ahlaki gelişim üzerindeki etkileri artmaktadır. Çete çağındaki çocuklar arasında çetenin standartları çocukların moral bakış açısını ve davranışlarını büyük ölçüde etkilemektedir.
Gruptaki çocuğun davranışlar yalnız iken ya da başka bir grupla birlikte iken gösterdiği tipik davranışlara benzememektedir (DEWEY, 1988, s.96). Grup içerisinde arkadaşlarının olumlu ve olumsuz tepkilerine maruz kaldığında, çocuğun davranışları üzerinde grubun etkisi büyüktür.
Çocuğun öğretmeni ve sınıftaki diğer çocuklarla ilişkilerinin niteliği ahlaki gelişimi etkilemektedir. Öğretmenin kişiliği, tutumu, sınıftaki olaylara bakış açısı, ahlaki alanlardaki teorik eğitimden daha önemlidir.
Zeka ile ahlak arasındaki ilişki önemlidir. Çocuğun doğru ve yanlışı birbirinden ayırt edebilmesi için zeka gereklidir (GÜLEÇ, 1986, s.287). Ancak bu ahlaki gelişim için üst düzeyde zekanın gerekli olduğu anlamına gelmemelidir.
Ahlak, öncelikle kişilerin toplumsal davranışlarıyla ilgilidir ve en önemli özelliği de, insanlar arası ilişkiden doğmuş olmasıdır. Ahlak kuralları, ahlakın doğuştan değil, sonradan kazanılan bir değer olduğunu gösterir (ÇİLELİ, 1985, s.165). Çocuk, doğduktan sonra, bu kuralları önce sezmeye, sonra anlamaya ve daha sonraları da yorumlamaya ve uygulamaya çalışır. Toplumun kuralları demek olan ahlakın öğretilmesi, çocuğun belli bir zihinsel gelişim düzeyine erişmesiyle mümkündür. Bundan yoksun olan kimselere ahlak öğretilmez.
Çocuk, kendi davranışlarını niçin yaptığını açıklayabilecek hale geldiği zaman, ahlakı da öğrenmiş olacaktır. Bu da her şeyden önce, çocuğun nesnel bir düşünüşe, yani çocuğun bilimsel anlamda sebep-sonuç ilişkilerini görebilmesine bağlıdır.
Bunun içinde, çocuğun, en az yedi-sekiz, hatta 9-10 yaşlarını gelmesi gerekir (PİAGET, 1965, s.49). Yedi-sekiz yaşlarından önce, çocuğa ben merkezcilik egemendir. Çocuk her bakımdan olduğu gibi, ahlak bakımından da kendi ilgilerinin, isteklerinin, biyolojik ihtiyaçlarının ve duygularının etkisi altındadır.
Yedi-sekiz yaşlarına kadar ahlak yönünden zihin gelişimi etkileyebilecek yöntemler önem kazanıyor demektir. Bunlar da, önce oyun, sonra da iş yöntemidir. Her iki etkinlik şekli, kendi amaçlarını dışında, aynı zamanda, çocuğu, toplumsal kuralların öğrenilmesine demek olan ahlak kurallarının öğrenilmesine yardım eder. 
Ahlaki gelişim, bireylerin doğru ve yanlış davranışları bilinçli olarak benimsemeyi öğrenmesiyle gerçekleşir. Erken çocuklukta, kabul gören davranışların “iyi”, ceza gören davranışların “kötü” olduğu düşünülür. Çocuk büyüdükçe değerler ve inançlar işin içine girmeye başlar.
Ergenlik döneminde (kızlarda 12-13, erkeklerde 13-14) toplumun sunduğu değerlere katılım en düşük aşamadadır (EKŞİ, 1990, s.63). Ahlak duygusu uyanmıştır, ancak henüz toplumsal bir içerik taşımaktan uzaktır.
Ahlaki değerlerin algılanmasında duyuların rolü ağır basmaktadır. 15 yaşındaki çocuk toplumsal yapının daha bilincindedir. Normların, geleneklerin, göreneklerin, kuralların ve yasaların anlamını kavramaya başlamıştır. Geniş ve belirsiz ahlak sorunları onu düşünmeye itmektedir.
Onları kafasında evirip çevirmekte ve kişisel bir çözüm bulmayı denemektedir. Kendi görüşünü sık sık tartışmayı sever, belki kendi görüşüne inatla sarılır, bu aynı zamanda kendi ahlaki görüşünün samimi bir savunmasıdır.
Her durumda 15 yaşındaki çocuk bir önceki yıldan daha kesin bir ahlak duygusuna sahiptir. Ahlak ve değer kavramı 15 yaşından itibaren genişlemekte ve yoğunlaşmaktadır (ÖZGÜVEN, 1997, s.124).
Ergenliğin temel niteliği bireyin topluma girişidir, bu girişi sağlayan zihinsel araç soyut düşüncedir. Soyut kavramlarla düşünebilme yeteneği ile ergen, güncel verileri aşan dizgeler ve kuramlar geliştirir.
17-18 yaşından itibaren, bir yandan toplumsal değerleri giderek artan bir kabul etme yönünde, diğer yandan bu değerleri uyumlu ve istikrarlı bir dizge oluşturmaya varan bir yapılaştırma yönünde ağır ve düzenli bir evrim gözlenir. Bu evrim bundan sonra çok az değişecek bir dünya görüşüne ulaşır (ONUR, 1993, S.85).
Ahlak gelişimi ile ilgili farklı kuramlar geliştirilmiştir. Bunların başlıcaları; Dewey, Piaget ve Kohberg tarafından geliştirilmiştir. Kohberg’in ahlak kuramı bu yaklaşımların en kapsamlı olanıdır.
Dewey ahlak gelişimini bireyin eğitilmesiyle ilgili olduğunu savunmuştur. Bireyin zihinsel ve duygusal gelişimi üzerinde etkili olan eğitim yaşantıları ahlak gelişimi üzerinde de etkilidir.
Dewey zihinsel, sosyal ve duygusal alanlardaki gelişmeye bağlı olarak değerler sisteminin de oluşacağını vurgulamıştır. Bu kapsamda üç ahlaki gelişim düzeyinden bahsetmek gerekir. Bunlar;

1.  Gelenek öncesi düzey : Biyolojik ve sosyal dürtülerin egemen olduğu dönemdir
2.  Geleneksel düzey : Toplumun değerlerini olduğu gibi benimsediği dönemdir.
3.      Özerk düzey : Bireyin bireysel akıl ve mantık yöntemiyle oluşan ahlaki gelişim düzeyidir.
Ahlak gelişim konusunda bir kuram da Piaget tarafından geliştirilmiştir. Piaget Ahlak gelişimini zihinsel gelişime paralel olarak incelenmiştir.
Bu nedenle her ikisinin de aşamalı gelişiminden bahsetmiştir. Piaget Ahlak gelişimini iki dönemde incelemiştir
1. Dışa Bağımlı Dönem : Bu dönem 10 yaşına kadar devam eder ve otoriteye sıkı sıkı uymayı içerir
2. Özerk Dönem : 10 yaşından sonra devam eder. Bu dönemde ahlaki değerler daha göreceli ve esnek hale gelir
Daha önce belirtildiği gibi ahlak gelişim konusunda en kapsamlı kuram Kohlberg tarafından geliştirilmiştir.
Kohlberg ahlak gelişimini üç dönemde incelemiştir.
1. Ahlak Öncesi : Bu dönem de otoriteye bağlılık, suçu ödül ve cezayla ilişkilendirme, taklit gibi yaşantılar ön plana çıkar.
2. Ahlak Dönemi : Toplumsal kurallara sıkı sıkıya bağlı olma ve sorgulamadan kabul etme söz konusudur.
3. Ahlak Sonrası : Bireyselliğin ön plana çıktığı bireysel yararın da gözetildiği evrensel değer yargılarıyla tanımlanan dönemdir.

Benlik kavramı insanın kendi benliğini algılayış ve kavrayış biçimidir (GÜNCE, 1974, s.97). Bununla birlikte benlik; bireyin zekası, bedeninin sınırları, değerleri, yetenekleri ve potansiyel yapısıdır. Benlik gelişimi bireyin anne-babasından ve arkadaşlarından etkilenir. Hiçbir çocuk benlik kavramına sahip olarak dünyaya gelmez. Doğumdan itibaren çocuk, çevresini saran sosyal ve fiziksel çevreye uyum savaşı verirken en büyük desteğini anne-babasından alır.
Yetişkinler, çocukların henüz gelişme aşamasında olduklarını anlamaya çalışarak ve fırsat tanıyarak onlara yardımcı olabilirler ( http://www.eğitim.com/tr). Ana-babalar çocuklarıyla ilgili beklentilerinde gerçekçi olarak bir şey becerdiklerinde onlara gülümseyerek, okşayarak veya aferin diyerek çocukların benlik gelişimini olumlu biçimde etkileyebilirler.

Benlik, bireyin kendisini başkalarının davranışlarının hedefi ve diğerlerini kendi davranışlarının hedefi olarak görmesiyle oluşmaktadır. Yaşamın ilk günlerinde çocuğun dünyası, onun yaşantılarından oluşur. Yaşantıları onun gerçeğidir.
Çocuk geliştikçe yaşantıları arasında ayırım yapmaya başlar. Kendi varlığına ait olan yaşantıları arasında ayırım yapmaya başlarlar. Kendi varlığına ait olup yaşantılarına sahiplenir, diğerlerini çevresindeki diğer insanlara ve nesnelere mal eder.
Kendi varlığının ve işlevlerinin bilincine vardıkça, yaşadığı çevre içindeki varlığından ve işlevlerinden oluşan bir benlik geliştirmeye başlar (ONUR, 1993, s.225). Bu onun gelişmekte olan benlik kavramıdır.

Benlik bilinci yaşamın ilk dönemlerinde oluşmaya başlar. Bireyler dış dünyadan aldıkları bilgilere dayalı olarak kendi benlik imajlarını oluşturmaya çalışırlar.
Ergenlik dönemi benlik kavramının öne geçtiği bir çağdır. Ergen duygularını, bedenini inceler, nasıl bir kişi olduğunu, ne olmak istediğini düşünmeye başlar. Bunlar benlik arayışının belirtileridir. Bedenini algılayışı ile benlik kavramını arasında sıkı bir ilişki vardır.
Bu çağda benlik kavramı sürekli iniş çıkış ve dalgalanma gösterir. Çünkü genç kendine yakışacak bir kimlik aramaktadır. Kendisini sürekli tartmakta, değerlendirmekte, eleştirmektedir (ÖZALP, 1975, s.133). Kendisini ana-babasından ve başkalarından ayıran özelliklerini öne çıkartmakta, benliğini yeni baştan düzenlemeye uğraşmaktadır.
Eğer ergenin benlik kavramını kuvvetli ve iyi yapılmamışsa, bu iç gücünü ancak hayat boyunca karşılaştığı sorunları başarılı bir şekilde halletmesine borçludur. Bu başarılar, defalarca kendi duygularının ve çevrenin istekleriyle bağdaştırıldığından ergenin kendine olan güvenini arttırmıştır (GÖVSA, 1988, s.78).
Zayıf ve yetersiz benlik kavramına sahip bireyin duyguları olgunlaşmadığından, yaşantısındaki tepkileri de doğal yaşına uygun olmayacak ve adete daha küçük bir çocuk gibi davranacaktır. Bu kişinin kendisini aşağılık duyguları içinde görmesi veya kendisini yetersiz, güvensiz, beceriksiz hissetmesi, geçirmiş olduğu engellemeler ve başarısızlıklarının sonucudur.
Benlik saygısı, bireyin kendisini yetenekli önemli, başarılı ve değerli biri olarak algılama derecesidir. Benlik saygısı yüksek olan bireyler, kendilerini saygıya ve kabul edilmeye değer, önemli ve yararlı kişiler olarak algılama eğilimindedir. Benlik saygısı; özgüven, benliği kabul, değerlilik ve eşitlik duygularının toplamını oluşturmaktadır (FİŞEK, 1983, s.127).
Değersizlik, güvensizlik, şüphe ve eşitsizlik duygularının ortaya çıkması, ergenlerde benlik saygısının düşmesine neden olmaktadır. Benlik saygısı ergenlik döneminde önem kazanan bir boyuttur.
Bu dönemde geliştirilen benlik saygısının düşük olması, daha sonraki yıllarda bireyin kendi benliğini kabul etmemesine neden olabilmektedir.
Bu durumda içe kapanma ya da saldırgan türde davranışlara yol açabilmektedir(http://lokman.cu.edu.tr/psychiatry).
Bireye bulunduğu topluma daha sağlıklı, güçlü ve yararlı bir uyum yapmasını sağlayan benlik saygısının gelişiminde, çocuğun yetiştiği aile ortamı önemli bir yer tutar.
Aile özel davranımların kazanılmasında rolü olan, övgü ve cezaların kaynaklandığı ve kullandığı başlıca ortamdır. Bu nedenle, anne-baba-çocuk ilişkileri ve çocuk yetiştirme yöntemleri ile benlik saygısı arasında güçlü bir ilişki vardır (MORGAN, 1981, s.81).
Birey, sosyal ortamda algılama örüntüsünü kendi özüne yansıttığı için, diğer bireyler benliğin gelişimine katkıda bulunmaktadır.
Bu nedenle benlik kavramı, anne, baba, öğretmen ve kardeşler gibi önemli kişilerin bireye ilişkin imgeleri, değerlendirmeleri ve kararların etkinliğine bağlı olarak sürekli değişmektedir.
Benlik saygısının oluşumunda etkili olan anne-baba tutumunun yanı sıra, ailenin içinde bulunduğu sosyo-ekonomik kültürel düzey, anne, babanın eğitim düzeyi, meslekleri, cinsiyet ve fiziksel özellikleri gibi değişkenlerde incelenmiş ve benlik saygısı ile aralarında ilişki olduğu görülüştür (KARABAŞ, 1985, s.85).

Engin KÜÇÜKÖNER - Uzm. Pedagog

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder