Sayfalar

21 Ekim 2012 Pazar

Aile Sadakati

Ortaçağda; insanların savaştan çok daha büyük kayıplar vermesine sebep olan, milletleri kırıp geçiren büyük salgınlar olmuş, insanlar baş edemedikleri ve tedavide çaresiz kaldıkları bu hastalıklara kara ölüm ismini vermişlerdi. Kolera, tifo, dizanteri ve özellikle veba karşısında o dönem krallıkları aciz kalmış, milyonlarca insan bu hastalıkların pençesinde son nefesini vermiş, bir o kadarı da çocuğunu, eşini, babasını, annesini kaybetmiş bu marazlardan öyle veya böyle etkilenmeyen kimse de kalmamıştı. Bilim adamları yaptıkları güzide çalışmalarla bu hastalıkları artık yenmiş bulunmaktadır.

 Özellikle batı dünyasında belki de onlarca yıldır bu hastalıktan ölen insan artık kalmamıştır. Yaşamış olduğumuz çağda tıbbın kat ettiği mesafe bize bedensel hastalıklarla alakalı ümit vaat eden bir bakış açısı kazandırmıştır.Bilimin aldığı yol takdire şayan olsa da günümüz insanı hala sıhhatine kavuşmuş değildir. Aynı o dönemde olduğu gibi salgınlar devam etmekte ve üstelik o zamanla kıyaslandığında çok daha büyük kitleler hastalıkların pençesinde can çekişmektedir. 

Bir farkla; o dönemki hastalıklar bedenimizi tehdit ederken günümüzdeki hastalıklar karakter ve ruhumuza tesir etmektedir. Artık hastalığın adı kolera değil de bencilliktir, tifo değil de vicdansızlıktır, dizanteri değil yalnızlıktır, veba değil de sadakatsizliktir. Maalesef küreselleşen dünyada bu hastalıkların bir yerden diğerine yayılımı çok kolaylaşmış ve hastalıkla mücadelede o seviyede zorlaşmıştır. Bu manevi hastalıklar hem ferdi hem de toplumu tehdit etmekte, aileyi de tam can evinden vurmaktadır.Asrın hastalığı diyebileceğimiz bencilliğin doğurduğu günahlardan birisidir sadakatsizlik ve asrımızda kendi rekorunu her gün egale eden bir atlet gibi sürekli olarak artarak hayat bulmaktadır. 

 Aile sadakat duygusundan uzak kalmış olduğu bir zamanı hiç bu kadar idrak etmemişti. Batı toplumu artık sadakatsizliği hayatın bir gerçeği olarak görme eğilimine girmiş, bu konuyu ailevi meselelerde bir iletişimsizlik vesilesi olarak nitelendirmez olmuştur. Kısaca batı, bükemediği eli öpmüş sadakati erdemler mezarlığına gömmüştür. Toplumumuz öteden beri hassas olduğu bu konuda safiyetini hala müdafaa etmeye çalışsa da ne yazık ki büyük yara almıştır. 

Aile hayatı artık bizim ülkemizde de risk altındadır. Tedbir alınmazsa varacağımız son nokta Batı dünyasının içine düştüğü derin çukurdan başkası olmayacaktır.Aileyi ayakta tutan ana direklerden biridir sadakat. Yapılan araştırmalar kişinin kaybettiğinde en çok üzüldüğü varlığın eşi olduğunu ortaya koymuştur. Yani eş; annenin, babanın, kardeşin hatta evladın bile kaybından daha büyük tesir oluşturur. Aynı araştırmalar eşin sadakatsizliğinin diğer eş üzerinde, eşin ölümünün verdiği şoktan daha fazla tesir gösterdiğini söylemektedir. Ağır bir depremin evdeki tesiri ne ise, sadakatsizliğin yuvadaki tesiri de o olmaktadır. Bazıları yıkılan yuvayı hemen terk etmekte, bazıları da yıkık bile olsa oturmaya devam etmektedir. 

Ama depremde yerle bir olmuş bir evin deprem öncesi haliyle arasındaki fark ne ise aldatılan eşin aldatılmadan önceki haliyle aldatıldıktan sonraki hali arasındaki fark da o olmaktadır. Sadakatsizliğin aynı şiddette olduğu gibi fiziksel ve duygusal olmak üzere iki şekli vardır. Sadece kendisine ait olmayan bedenlerin peşinde koşmak değildir sadakatsizlik. Bu fiziksel sadakatsizliktir. Ama insan sadece bedenden müteşekkil bir varlık değildir. Ruhu da vardır. Hatta asıl olan ruhtur. 

Ruhunda beden gibi ihtiyaçları vardır. Bu ihtiyaçlardan bir kısmı sadece eş tarafından tatmin edilecek özel ihtiyaçlardır. Beden için cinsel birleşme ne ise ruh içinde duygusal birleşme veya duygusal tatmin de odur. Kişi cinsel kimliği adına ne kadar özel olduğunu bilmeye, tatminkâr ve güzel sözler duymaya, koşulsuz saygı görmeye, nezakete değerli ve vazgeçilmez olduğunu hissetmeye mecburdur. 

 Kadın veya erkek bu saymış olduğumuz hususları iş hayatı veya özel hayat çerçevesinde bir başka insanla aynı ortamı paylaştığında hissediyor ve o ortamı paylaşmaktan haz alıyorsa bu tip ortamların oluşması için can atıyor ve insanların bu duyguları kendisine hissettireceği vasatları kolluyorsa bu duygusal sadakatsizliğin bir işaretidir. Bedensel sadakatsizlik daha çok erkeklerin, duygusal sadakatsizlik daha çok kadınların içine düştüğü bir yaradır. Erkek bedensel düşünmeye meyilli iken, kadında duygusal düşünme ağır basar. Duygusal sadakatsizlik zamanla bedensel sadakatsizliğe dönüşebilir. Kaynak: www.rehberaile.com Aile - Evlilik Yazıları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder